Avrupa Birliği'nin Azınlıklara Yaklaşımı ve Romanlar

İki kutuplu sitemin sona ermesinden günümüze kadar uzanan süreçte azınlıklar, uluslararası ilişkilerde üzerinde en çok tartışılan konulardan birisi olmuştur. Tartışmaların ana eksenini; azınlıkların nasıl tanımlanacağı, bu topluluklara mensup bireylere ne tür haklar tanınacağı ve söz konusu bu hakların kendi kaderini tayin ilkesi temelinde ayrılıkçılığa varacak talepleri de beraberinde getirmesinden duyulan ulusal egemenlik kaygıları oluşturmaktadır. Azınlık olgusuna atfedilen önemin ardında yatan nedenlerden biri, bu sorulara aranan yanıtlar ise bir diğeri de azınlıkların, küreselleşen dünya düzeninde özellikle Avrupa Birliği gibi ulus-üstü bir örgütün de teşvikiyle demokratikleşmenin en temel göstergelerinden biri haline gelmesidir. Günümüzde herhangi bir devletin demokratik olarak değerlendirilmesini o devletin toprakları üzerinde yaşayan azınlıklara ilişkin tutumu belirlemektir. Romanlar siyaset biliminden sosyolojiye birçok disiplinin ilgi alanına girmektedir. Bu kapsamda daha çok kimliklerine ve kültürel özelliklerine ilişkin çalışmalar ortaya konmaktadır. Ancak Avrupa Birliği sınırları içerisindeki azınlıklar arasında en geniş nüfusa sahip olan Roman toplulukların, yaşadıkları coğrafyadaki önyargılı ve ırkçı yaklaşımların hedefi haline gelmesi ve aynı zamanda ayrımcılığa en çok maruz kalan topluluk olması göz ardı edilmemesi gereken bir unsurdur.