9789753523493
394815
https://www.kitapiks.com/hazreti-muhammed-ve-sarlman-islam-fetihleri-ve-ortacag-bati-uygarligi
Hazreti Muhammed ve Şarlman; İslam Fetihleri ve Ortaçağ Batı Uygarlığı
64.00
Belçikalı büyük tarihçilerden Henri Pirenne, Constantinusdan Charlemagne zamanına kadar geçen sürede, Avrupanın evrilme sürecine yepyeni ve devrimsel bir bakış açısı getirmiştir. Pirennein iddiasına göre antikitenin yokoluşu ve ortaçağ batı uygarlığının kaçınılmaz çöküşünün ana saiki Germen istilalarından ziyade İslâmın önlenemez yükselişidir.
Yazar, ilk bölümde Germen istilalarından sonra batı uygarlığının içinde bulunduğu durumu sorgulamıştır. Pirennee göre her ne kadar Germen kabileleri batıda önemli askeri zaferler kazanmışlarsa da bu başarıları Roma toplumunun kültürel dinamiğinde çok az bir değişime sebep olmuştur. Aksine barbar halklar çok kısa bir zaman zarfında Roma kültürü içerisinde erimiş ve yok olmuşlardır. Gerçekleştirilen evliliklerin de bu duruma büyük bir katkısı olmuş ve Latin dili etki ve önemini muhafaza etmiştir. Hatta Pirenne, Germenlerin İmparatorluğu dönüştürmek gibi bir niyetleri olmadığı görüşünü savunmuştur. Onun iddiasına göre barbarların amacı Romanın nimetlerini paylaşmaktan başka bir şey değildir.
Eserin ikinci bölümünde Pirenne, İslâmın göz kamaştırıcı bir hızla yükselişe geçtiğini belirtmiş ve bu durumun Avrupayı derinden sarsarak her alanda değişime zorladığını ifade etmiştir. Ona göre gerek Bizansın ve gerekse de Romanın güney merkezli bir tehdit korkuları yoktur. Bu yönde herhangi bir işaret de bulunmamaktadır. Afrikada yahut bugünkü tabirle Orta Doğuda İmparatorluğa hasım olabilecek herhangi bir güce rastlanmamaktadır. Bu bölgedeki tek faaliyet Bizansın o muhteşem donanması vasıtasıyla Akdenizi kontrol altına alarak ticaret ve ulaşım üzerinde denetimi sağlamış olmasıdır. Ancak 634 yılında İranla girişilen savaş neticesinde durum değişmiş ve güç dengeleri sarsılarak yavaş yavaş İslâm otoritesi etkisini hissettirmeye başlamıştır.
Pirenne, işte tam bu noktada o hayati soruyu sorarak bu meseleye çözüm aramıştır. Acaba Araplar niçin tıpkı Germenler gibi asimile olup İmparatorluk nüfusu içinde erimemişlerdir? Aslında ona göre cevap basittir; İslâm iman akidesi üzerine kurulu bir inanç sistemidir ve hızla yayılmaktadır. Müslümanlar Hıristiyanlığı kabul ederek din değiştirmemişlerdir. Aksine kendi dünya görüşlerini, adli, idari ve hukuksal yapılarını ve hatta konuştukları dili fethettikleri bölgelere taşıyarak yeni vatanlarını köklü bir dönüşüme uğratmak istemişlerdir. Tabiî ki bilim, sanat ve felsefe alanlarında Bizans ve Romadan faydalanmışlardır ama bu etki belirli sınırların dışına taşmamıştır.
Kısa bir zaman zarfında Hıristiyanlığın merkezinde yer alan Akdeniz sınırı haline gelmiştir. Afrika, Suriye ve Mısır sırasıyla kaybedilmiş ve bu bölgelerdeki ticaret el değiştirmiştir. 200 yıldan daha kısa bir süre sonra Akdeniz tamamıyla İslâmın kontrolü altına girmiş Hıristiyanlık ise kuzey kıyılarıyla yetinmek zorunda kalmıştır.
İstanbul hâlâ büyük bir donanma sahibidir ve Adriyatik ile Sicilyayı egemenliği altında tutmayı başarmıştır. Ancak geriye kalan tüm bölgeler artık Müslümanların elindedir.
Kısacası tüm bu gelişmelerin ışığında değerlendirildiğinde Pirenne modern batılı tarihçilerin pek çoğunun aksine biraz da oryantalist bir bakış açısıyla İslâmın, özellikle ortaçağ boyunca kesinlikle Avrupa dünyasına alternatif bir güç haline dönüştüğünü savunmuştur. Ona göre İslâmın batıdan olduğu kadar batının da İslâmdan öğreneceği çok şey vardır. Günümüz dünyasında ülkemizdeki siyasi erkin Avrupa Birliği hayalleriyle yatıp kalktığı bir ortamda Pirennein bu görüşleri ne kadar da manidardır.
Belçikalı büyük tarihçilerden Henri Pirenne, Constantinusdan Charlemagne zamanına kadar geçen sürede, Avrupanın evrilme sürecine yepyeni ve devrimsel bir bakış açısı getirmiştir. Pirennein iddiasına göre antikitenin yokoluşu ve ortaçağ batı uygarlığının kaçınılmaz çöküşünün ana saiki Germen istilalarından ziyade İslâmın önlenemez yükselişidir.
Yazar, ilk bölümde Germen istilalarından sonra batı uygarlığının içinde bulunduğu durumu sorgulamıştır. Pirennee göre her ne kadar Germen kabileleri batıda önemli askeri zaferler kazanmışlarsa da bu başarıları Roma toplumunun kültürel dinamiğinde çok az bir değişime sebep olmuştur. Aksine barbar halklar çok kısa bir zaman zarfında Roma kültürü içerisinde erimiş ve yok olmuşlardır. Gerçekleştirilen evliliklerin de bu duruma büyük bir katkısı olmuş ve Latin dili etki ve önemini muhafaza etmiştir. Hatta Pirenne, Germenlerin İmparatorluğu dönüştürmek gibi bir niyetleri olmadığı görüşünü savunmuştur. Onun iddiasına göre barbarların amacı Romanın nimetlerini paylaşmaktan başka bir şey değildir.
Eserin ikinci bölümünde Pirenne, İslâmın göz kamaştırıcı bir hızla yükselişe geçtiğini belirtmiş ve bu durumun Avrupayı derinden sarsarak her alanda değişime zorladığını ifade etmiştir. Ona göre gerek Bizansın ve gerekse de Romanın güney merkezli bir tehdit korkuları yoktur. Bu yönde herhangi bir işaret de bulunmamaktadır. Afrikada yahut bugünkü tabirle Orta Doğuda İmparatorluğa hasım olabilecek herhangi bir güce rastlanmamaktadır. Bu bölgedeki tek faaliyet Bizansın o muhteşem donanması vasıtasıyla Akdenizi kontrol altına alarak ticaret ve ulaşım üzerinde denetimi sağlamış olmasıdır. Ancak 634 yılında İranla girişilen savaş neticesinde durum değişmiş ve güç dengeleri sarsılarak yavaş yavaş İslâm otoritesi etkisini hissettirmeye başlamıştır.
Pirenne, işte tam bu noktada o hayati soruyu sorarak bu meseleye çözüm aramıştır. Acaba Araplar niçin tıpkı Germenler gibi asimile olup İmparatorluk nüfusu içinde erimemişlerdir? Aslında ona göre cevap basittir; İslâm iman akidesi üzerine kurulu bir inanç sistemidir ve hızla yayılmaktadır. Müslümanlar Hıristiyanlığı kabul ederek din değiştirmemişlerdir. Aksine kendi dünya görüşlerini, adli, idari ve hukuksal yapılarını ve hatta konuştukları dili fethettikleri bölgelere taşıyarak yeni vatanlarını köklü bir dönüşüme uğratmak istemişlerdir. Tabiî ki bilim, sanat ve felsefe alanlarında Bizans ve Romadan faydalanmışlardır ama bu etki belirli sınırların dışına taşmamıştır.
Kısa bir zaman zarfında Hıristiyanlığın merkezinde yer alan Akdeniz sınırı haline gelmiştir. Afrika, Suriye ve Mısır sırasıyla kaybedilmiş ve bu bölgelerdeki ticaret el değiştirmiştir. 200 yıldan daha kısa bir süre sonra Akdeniz tamamıyla İslâmın kontrolü altına girmiş Hıristiyanlık ise kuzey kıyılarıyla yetinmek zorunda kalmıştır.
İstanbul hâlâ büyük bir donanma sahibidir ve Adriyatik ile Sicilyayı egemenliği altında tutmayı başarmıştır. Ancak geriye kalan tüm bölgeler artık Müslümanların elindedir.
Kısacası tüm bu gelişmelerin ışığında değerlendirildiğinde Pirenne modern batılı tarihçilerin pek çoğunun aksine biraz da oryantalist bir bakış açısıyla İslâmın, özellikle ortaçağ boyunca kesinlikle Avrupa dünyasına alternatif bir güç haline dönüştüğünü savunmuştur. Ona göre İslâmın batıdan olduğu kadar batının da İslâmdan öğreneceği çok şey vardır. Günümüz dünyasında ülkemizdeki siyasi erkin Avrupa Birliği hayalleriyle yatıp kalktığı bir ortamda Pirennein bu görüşleri ne kadar da manidardır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.